Kayıtlar

Manifesto: Yahya Sinwar’a Saygı ve Direniş

Resim
 Bu satırları, cesur komutanımız Yahya Sinwar’ın şehit edilmesine karşı bir tepki olarak kaleme alıyoruz. Sinwar, Gazze’nin sesi, direnişin sembolüydü. Onun mücadelesi, sadece bir liderin hikayesi değil; halkımızın bağımsızlık ve onur mücadelesinin de simgesidir. İsrail, bilsin ki Yahya Sinwar’ın ruhu, yalnızca bir kişiye ait değildir. O, özgürlük, adalet ve hak arayışı için savaşan milyonların temsilcisidir. Şehitleri anmak, onların mücadelelerini sürdürmekle mümkündür. Sinwar’ın bıraktığı miras, cesaret, birlik ve kararlılık olacaktır. Şimdi, daha önce hiç olmadığı kadar bir araya gelme zamanıdır. Her bir fert, onun mirasını yaşatmak için elinden geleni yapmalıdır. Direniş, sadece silahlarla değil, düşünce ve eylemle de sürdürülmelidir. Bizim mücadelemiz, sadece düşmana karşı değil, aynı zamanda kendi içimizdeki ayrılıkları ve zayıflıkları yenmek içindir. Unutmayalım ki her şehit, direnişin kıvılcımını ateşle besler. Sinwar’ın fedakarlıkları, bize ilham verecek ve bizi daha da güçlen

Zulüm Karşısında Sessiz Kalmanın Ağırlığı

Resim
  Ey insanlık! Yüreğimde taşıdığım acıyı kelimelere dökmek ne kadar zor. Gözlerimin önünde dökülen kan, mazlumların sessiz çığlıkları ve masum çocukların umutsuz bakışları, insanlığın vicdanına bir darbe gibi iniyor. Kalbim, her masumun feryadıyla titriyor; Rabbim, bu zulme dayanmaya güç bulamıyorum. İsrail’in Gazze'deki masumlara reva gördüğü bu zalimlik, adaleti unutanların vicdanından yoksun bir düzenin sonucudur. Oysa Allah, insanı adaletle yaratmış, ona merhameti, sevgiyi ve şefkati öğretmiştir. Peki nasıl olur da, insan kendi kardeşine bu denli acımasız olabilir? Nasıl olur da, güç ve iktidar hırsı, masumların kanını dökmeyi hak sayabilir? Ey zalimler, bilin ki mazlumun ahı, arş-ı âlâyı titretir. Allah, mazlumun yanında, zalimin karşısındadır. Ey kardeşlerim, unutmayın ki zulmü görmek ve susmak, o zulme ortak olmaktır. Vicdanımızı uyandırmalı, hakkın sesi olmalıyız. Allah'ın indirdiği kitaba, peygamberlerin öğretilerine ve insanlığın vicdanına kulak vermeliyiz. Zira biz,

Seyir Eden Misin, Seyreden Misin Bu Alemde?

Ey insan, bu dünya bir aynadır, sana hem senin gerçek yüzünü gösterir hem de içinde bulunduğun hakikati. Ama sen bu aynanın karşısında sadece bakan mısın, yoksa gördüklerini idrak eden mi? Hayatın sahnesinde herkesin bir rolü vardır; kimisi bu sahnede kendi oyununu oynar, kimisi ise seyirci kalır ve sadece izler. Lakin sorarım sana: Hangisisin sen? Seyir eden misin, yoksa sadece seyreden mi? Hayat, bize verilen en büyük emanettir. Allah, insanı yarattı ve ona akıl, irade ve kalp verdi. Bu dünyada yaşanan her an, bu emanetin bir sınavıdır. Kimisi bu sınavı idrak eder, her anın değerini bilir ve hakikatin peşinde koşar. O, yalnızca gözüyle bakan değil, kalbiyle gören, ruhuyla hissedendir. O, varoluşunun sebebini anlamış ve bu yolda gayret gösterendir. Fakat ne acıdır ki, nice insan bu alemi bir oyun ve eğlence sanarak sadece seyre dalar. Gözler dünyayı görür, ama kalpler kördür; kulaklar işitir, fakat gerçeği duyamaz. O halde, sorarım sana: Ya sen, bu alemdeki duruşun ne

İslami Perspektiften "Elif" ve Alternatif Koşulların Anlamı

 İslam, yaşamın her alanında farklı durumlarla başa çıkma yöntemleri sunan bir sistemdir. Programlama dillerindeki "elif" yapısını, İslam’ın öğretileri ve hayat anlayışı ile birleştirerek, alternatif koşulların nasıl değerlendirilebileceğine dair bir bakış açısı geliştirebiliriz. 1. Alternatif Koşulların Anlamı İslami düşüncede, hayat sürekli olarak değişkenlik gösterir. İnsanlar, çeşitli durumlarla karşılaşır ve her durumda farklı tepkiler vermek zorundadır. Bu bağlamda, "elif" ifadesi, alternatif bir yol veya çözüm bulmayı simgeler. Bu, bir olay veya durum karşısında sabırlı olmanın, düşünmenin ve en iyi yolu seçmenin önemini vurgular. 2. Tevhid ve Seçim İslam’da tevhid, Allah’ın birliği ilkesini ifade eder. Bu ilke, insanlara hayatlarında karar verme sürecinde rehberlik eder. Her birey, karşılaştığı alternatif durumlarda Allah’a danışmalı, hikmetle hareket etmeli ve en uygun seçeneği belirlemelidir. "Elif", bu anlamda, seçim yaparken dikkate alınması ge

Bir Ömrü Hakikat Arayışıyla Geçirmek

  Hayatım boyunca bir an bile Allah’ı aramaktan geri durmadım. Her nefesimde, her adımımda ve her düşüncemde O’nun varlığına ulaşmanın derdini taşıdım. Kimle karşılaşsam, kimle muhabbet etsem, konuşmalarımda hep O’nun izinden ve yüceliğinden bahsettim. İnsanlara O’nun sevgisini ve varlığının derin manasını anlatmak, kalplerini O’na yönlendirmek en büyük gayemdi. Fakat bilirim ki, bu yol, her daim anlaşılmak ya da kabul görmekle sonuçlanmaz. İnsanlar, sık sık dünyanın cazibesiyle oyalanmayı, geçici zevklerin peşinde koşmayı tercih ederler. Oysa ben, kalbimdeki bu arayışı ve heyecanı, geçici olana değil, ebedi olana çevirmek istedim. İnsanlara Rabbimin sonsuz rahmetini, adaletini ve hikmetini anlatırken onların bazen sabrını taşırdığımı gördüm. Kimi zaman yüzlerindeki bıkkınlığı, kimi zaman uzaklaşmayı tercih etmelerini fark ettim. Fakat bu, benim yolumda bir tereddüt ya da geri adım atmamı sağlamadı. Bana en yakın olanlar bile, sürekli Allah’tan ve hakikatin derinliğinden bahsetmemden ö

Cennet Ucuz Değil, Cehennem Dahi Lüzumsuz Değil

  Ey insanlar! Bilin ki, bu dünya hayatı bir imtihandan ibarettir ve bu imtihanın ödülü cennet, mücadelesi ise ebedi kurtuluştur. Cennet, asla basit bir gayretin karşılığı değildir; o, sabrın, sadakatin ve ihlasın ödülüdür. Cennetin yolu, zorluklar ve fedakarlıklarla döşelidir. Oraya ulaşmak için insanın nefsiyle mücadelesi, sabırla yoğrulmuş amelleri ve Allah’ın rızasını arayan bir kalbi gereklidir. Dünya, aldatıcı süsleriyle insanı gaflete sürükler; oysa cenneti isteyen, bu süslerden yüz çevirmeyi, geçici olanın peşinde kaybolmamayı öğrenmelidir. Cehennemin varlığı ise adaletin tecellisidir. Bilin ki, cehennem gereksiz ve lüzumsuz değildir; o, zulmün, haksızlığın ve inkârın cezasıdır. İnsan, yaratılışında taşıdığı özgür iradesiyle iyiyi ve kötüyü seçmekte serbest bırakılmıştır. Allah, kullarına defalarca uyarıcılar göndermiş, kitaplar indirmiş ve hakikati apaçık beyan etmiştir. Buna rağmen hakkı görmezden gelip kötülüğü tercih edenler, cehennemin varlığına kendi amelleriyle hak kazan

İnancın Sorumluluğu ve Zamanın Çağrısı

  Ey Müslümanlar ve tüm insanlık! İman ettiğiniz ahiret gününün bilincinde olduğunuzu söyleyip de sanki bir daha asla dirilmeyecekmiş gibi davranmanız, ne büyük bir gaflettir. Her anın kaydedildiğini, her sözün ve her fiilin hesap gününde karşınıza çıkarılacağını unutarak, sanki dünya hayatı tek ve nihai gerçekmiş gibi yaşamak, sizi hakikatten ne kadar da uzaklaştırmıştır. Biliniz ki, ahiret inancına sahip olan her mümin, bu bilinci her an yüreğinde taşımalı ve davranışlarını bu bilinçle şekillendirmelidir. Şimdi öyle bir zamandayız ki, inanmayanlar hakikatin eşiğinde durmakta; hakikate gözlerini kapayanlar ise bu ışığa muhtaçtır. İman ettiğini söyleyenlerin, imanlarının gereğini yapma zamanı gelmiştir. Şu dünya, göz kamaştırıcı süsleri ve aldatıcı sahneleriyle insanı kolayca esir alabilir. Oysa hakikatin sesi her an kulaklarımıza fısıldar: ‘Bu dünya bir misafirhanedir; asıl yurt, ebedi yurttur.’ İnanıyorsanız, bu bilince göre hareket edin. Ahiret inancının getirdiği sorumluluğu, her a