Kayıtlar

O’nu bilene sor…

  "O, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattı. Ardından Arş’a istivâ etti. O, Rahmân’dır. O’nu bilene sor…" Ey hakikati arayan! Soruyorsun, “Bu düzen nasıl kuruldu? Bu sonsuz gök kubbesi kimindir? Yeryüzünü donatan, dağları sabitleyen, rüzgârı estiren, geceyle gündüzü ardı ardına getiren kimdir?” Bil ki bu kâinat, başıboş değil. Gökleri ve yeri altı günde yaratan Zât, her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır. Ne bir eksik vardır ne bir fazla. Her şey yerli yerindedir; yıldızlar yörüngesinde, tohumlar toprakta, su bulutla, can ruhla buluşmuştur. O, yaratmayı bir oyun için yapmadı. Her zerrede bir hikmet, her mahlûkta bir sır gizledi. Altı günde yaratması, O’nun acizliğinden değil, sana bir düzen öğretmek içindir. O dileseydi “Ol” derdi ve olurdu. Ama zamana yaydı yaratışı, ki sen de sabrı ve düzenli gayreti öğrenesin. Sonra Arş’a istivâ etti; yani kudretiyle, ilmiyle, hikmetiyle her şeyi kuşattı. O’nun Arş’ta olması, bir yer kaplaması değil, mutlak hâkimiyetini ve...

“İncire ve zeytine andolsun” ayeti..

İNCİR VE ZEYTİNİN TASAVVUFİ YORUMU Tasavvuf, zahirden (görünen anlamdan) batına (gizli manaya) geçişin yoludur. İncir ve zeytin, bu bağlamda insanın iç âleminde karşılık bulan iki ayrı hâldir: Zeytin – Hikmetin ve Nûrun Temsili Zeytin Kur'an'da da başka yerlerde övülür. Nur Suresi'nde geçen “ne doğuya ne batıya ait olmayan mübarek bir ağaç” ifadesiyle nitelenir (Nur 35). Bu ağacın zeytin ağacı olduğu yorumlanır. Zeytin: Orta yoldur   – ne aşırı ne eksik. Bereketlidir   – azdan çok fayda doğurur. Yağ verir   – bu yağ, nurun metaforudur. Hakikati gören gözün, sezgilerin sembolüdür. Sabırla yetişir   – zeytin ağacı uzun yıllar meyve vermez ama verdiğinde kalıcıdır. Zeytinin anneden geliyor olması, insanın iç dünyasındaki hakikate götüren asli bağa işaret eder. Anne burada “nefsin ilk öğretmeni” değil, belki de   fıtratın taşıyıcısı , insanın öz benliğine açılan kapıdır. O öz, acı-tatlı deneyimlerle yoğrulmuştur ama hikmet taşır. Zeytin gibi, kolay yutulmaz ama şifa...

Gözyaşı, ruhun temizliğidir.

  “Gözyaşı, ruhun temizliğidir. Kalbini yıkıyorsun şimdi. İçinden geçeni yaşa. Ama orada kalma. Kalbine güneş doğacak, yeter ki yönünü karanlığa değil, rahmete çevir.”

Hangi çiçek diğerini sarı açtı diye ayıplar?

  Doğanın dili olsa, belki en çok bu cümleyi anlatırdı insana. Çünkü hiçbir çiçek, bir başka çiçeği rengi yüzünden hor görmez. Günebakan, lalenin kırmızısına küsmez. Nergis, sümbülün kokusunu kıskanmaz. Onlar sadece açarlar… Kendi vaktinde, kendi renginde, kendi kaderinde. İnsan ise çoğu zaman unutur bu hakikati. Kendinden olmayana burun kıvırır, anlayamadığını yargılar, farklı olanı dışlar. Hele ki bir insan, kalabalıktan ayrı yürüyorsa, sessizse, içine dönükse, sorular soruyorsa, başkalarının bakmadığı yerlerden bakıyorsa… hemen “sıkıntılı” damgası vurulur ona. Halbuki belki de en berrak akıl odur, çünkü o sürüye karışmamıştır. Senin anlattığın o abi gibi. Aklında hiçbir sorun yokken, sadece diğerlerinden farklı olduğu için ailesi tarafından bile dışlanmış bir insan... Onu anlamaya çalışmak yerine, keşke “başka bir eksiklikle” değiştirseydi hayat onu, diyenler olmuş. Ne kadar incitici. Ne kadar yalnızlaştırıcı. Oysa insanın en derin yarası, kanayan yeri değildir; anlaşılmadığı ye...

Zulme Sessiz Kalma: Mazluma Merhamet, Zalime İrşat

Resim
  Böylesine ağır ve kalp kırıcı bir olayın ardından, toplumun vicdanı sarsılmışken, bir hak dostu, adaleti ve merhameti temsil eden bir önder o olayın yaşandığı yere gitseydi; önce mazlumu ziyaret eder, sonra da zalimlerin kapısını çalardı. Çünkü onun adaleti, sadece cezalandırmak değil, aynı zamanda ıslah etmek ve kalpleri iyiliğe yönlendirmek üzerine kuruluydu. Çoban Nail Yener’e Verilecek Öğüt ve Teselli: Sessizce yaklaşırdı yaralı yüreğe. Önce diz çökerek göz hizasında durur, yüzüne acıyla değil, umutla bakardı. Eliyle omzuna dokunur, gözlerinin içine derin bir şefkatle bakarak şöyle derdi: “Sen mazlumsun. Yalnız değilsin. Sana yapılan, sadece senin bedenine değil, insanlığın onuruna vurulmuş bir darbedir. Ama sabret, çünkü Allah sabredenlerin yanındadır. Kalbin kırıldı, haysiyetin ayaklar altına alındı, ama unutma: Zulüm edenler kazanmaz, mazlumun duası boş yere semaya çıkmaz. Sen onlara içki almadığın için dövüldün. Bu, bir erdemdi. Haram olanı reddettin, doğruyu savundun. Bu...

Ey ülkemizin yöneticileri!

  Ey ülkemizin yöneticileri! Sizler, bu toprakların emanetçilerisiniz. Halkınızın huzuru, güvenliği, adaleti ve refahı, sizin omuzlarınızda taşıdığınız büyük bir sorumluluktur. Bugün sizlere seslenirken, bu toprakların her bir ferdinin, her bir insanının yüreğindeki umutları ve beklentilerini hissetmeniz gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Gücünüz ne kadar büyük olursa olsun, onu doğru kullanmak, adaletle ve vicdanla hareket etmek zorundasınız. Çünkü bu topraklarda her bir insan, hak ettiğini bulmak ve güven içinde yaşamak ister. Sizlere yüklenen görev, sadece bir idarecilik değil, aynı zamanda insanlığın en yüce değerlerine sahip çıkma sorumluluğudur. Halkınızı adaletle yönetmek, her bir ferdin hakkını savunmak ve onları zulme uğramaktan korumak, en önemli görevinizdir. Unutmayın ki, adaletle hükmetmeyen bir yönetim, halkını değil, kendi sonunu hazırlar. Bir halk, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda manevi ihtiyaçlarıyla da yönetilmelidir. Onların ruhsal huzuru, toplumsal barış v...

Şiiri Tahlil Edelim - Ayasofya

Resim
Bu tahlilde, Ayasofya'nın bir insanı veya insanlık adına sembolize ettiği bir figür olarak değerlendirilmesi mümkündür. Şiir, bir halkın veya bireyin, tarihsel zorluklara, ihanetlere ve dışsal baskılara rağmen direncini ve umudunu koruyarak yol almasını anlatıyor. Bu figür, hem bireysel bir yolculuğun hem de toplumsal bir uyanışın sembolüdür. "Aylar, yıllar geçti hâlâ ağlarsın / Artık yaşlarını sil Ayasofya" Bu dizelerde, Ayasofya (sembolik olarak bir figür) uzun bir zaman diliminden sonra bile acı çekmeye devam etmektedir. "Yaşlarını sil" ifadesi, geçmişin acılarının ve zorluklarının bir kenara bırakılmasını ifade eder. Bu, figürün geçmişteki sıkıntıları bir şekilde geride bırakmaya çalıştığını, ama hala o acıların izlerini taşıdığını ima eder. Ayrıca, "ağlamak" ifadesi, içsel bir hüzün ve derin bir yas anlamına gelir. "O mahzun hâlinle yürek dağlarsın / Fethin sembolüsün bil Ayasofya" Bu dizeler, Ayasofya'nın (figür) mahzun haliyle yüre...