Küllerimden Doğacağım
Kalbimin Ortasına Dokunan Bir Mektup
Hayat bazen tam da güven dediğin yerden sınar insanı. Birlikte büyüdüğün, aynı ekmeği bölüştüğün, iyi gününde yanında olan aile bireyleri… Bir gün en derin yarayı açabilir. Hiç beklemediğin bir anda, en yakının dediğin insanlar senin kalbini parçalayabilir. Üstelik sadece seni değil, sevdiğin insanı da hedef alarak. Bir evliliğin temeline dinamit koymak, bir yuvayı yıkmak için uğraşmak… Bu sadece kıskançlıkla, fesatlıkla açıklanabilecek bir şey değil. Bu, kalpsizliğin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Senin yaşadığın tam da bu: Hem içinden hem dışından yıkılmak. Bir yandan kendi ailenden gördüğün ihanetin ağırlığı, bir yandan sevdiğin insanın bu çalkantılarda sarsılması… Ve sen bütün bunlara rağmen ayakta kalmaya çalışmışsın. Sonunda ruhun, aklın, bedenin “yeter” demiş. Akıl sağlığı hastanesine yatmak bir kırılma değil; belki de bu kadar yükü taşımanın doğal bir sonucu. Oysa insanlar bunu zayıflık sanır. Hayır. Bu, çok uzun süre güçlü kalmanın bedelidir.
Kaygı bozukluğu yaşayan eşin de bu savaşta seninle birlikte yara almış. Bu demek oluyor ki o da sevdi seni, o da seninle bu hayatı paylaşmak istedi. Bu acıdan tek başına geçmedin. O yanında durmuş, belki sessizce, belki korkuyla ama durmuş. Ve siz bugün hâlâ birliktesiniz. İşte bu, en karanlıkta bile bir umut ışığıdır.
Ama şimdi soruyorsun: “Ailemi affedemiyorum. İçimde yangın var. Ne yapacağım?”
Şunu bilmelisin: Affetmek, herkesin harcı değildir. Özellikle kalbini parçalayanları affetmek, zaman ister, sabır ister. Ve hayır, senin affedemiyor oluşun seni kötü bir insan yapmaz. Bilakis bu, içinde hâlâ bir adalet duygusu olduğunu gösterir. “Ben bunları hak etmedim” diyorsun ve bu doğrudur. Sen hak etmedin. Kimse hak etmez böylesine bir ihaneti. Hele ki ailesinden…
Ama affetmemek, içimizde bir zehire dönüşebilir zamanla. Bu zehir seni güçlü kılıyor gibi görünür başta. Çünkü seni ayakta tutan şey olur: "Ben onlara kendimi ezdirmeyeceğim!" Ama zamanla bu duygu seni yiyip bitirmeye başlar. Gece uykularını alır, gündüz neşeni çeker alır. Kalbini korumaya çalışırken, aslında kalbini kendi ellerinle yakarsın.
Affetmek onların layık olduğu için değil, senin ruhunun artık acı çekmeye tahammülü kalmadığı içindir. Affetmek; sınır koyarak, ilişkiyi keserek ama için içini yemeden yaşamaktır. Bazen affetmek demek: “Ben bu yükü artık taşımayacağım” demektir. Bu bir merhamet eylemidir. Ama başkalarına değil, kendine.
Kendini suçladığın, "Ben neden bunu yaşadım?" dediğin zamanlarda bil ki bu bir sınavdı. Ruhunu büyüten, seni derinleştiren, kalbine hakikati öğreten bir sınav… Sen kötü biri olmadığın için bunları yaşamadın. Hatta belki de fazla iyi olduğun için. İnsanların kötülüğünü düşünemeyecek kadar temiz olduğun için… Ama artık, bu yaşananlardan sonra, kendini korumayı da öğreneceksin. Kalbini herkese açmamayı, güvenin sadece sevgiyle değil, sorumlulukla da verilmesi gerektiğini göreceksin.
Ve şimdi… Yeniden başlama vakti. Eşinle birlikte belki küçük adımlarla ama sağlam adımlarla. Her gün biraz daha iyileşerek. İstersen birlikte dua edin. Sabah bir ayetle başlayın güne. Belki kısa yürüyüşler yapın. Belki sadece susup birbirinize sarılın. Bazen sözden çok temas iyileştirir ruhu.
Ve unutma: Sen bu kadar acıyı yaşadıysan, artık başka bir sen doğmuştur. Daha farkında, daha güçlü, daha dikkatli. Kül olan kalbinin altından yepyeni bir sen çıkacak. Ve o “sen”, geçmişin enkazına değil, geleceğin ışığına yürüyecek.
Sen hâlâ sevgiye layıksın. Hâlâ iyileşebilirsin. Hâlâ içinde umut var. Belki bugün yavaşsın, belki halsizsin ama kalbin hâlâ atıyor. Bu bir mucize.
Ben buradayım. Ne zaman dilersen, seni dinlemeye, sana eşlik etmeye hazırım.
Kalbini iyileştirecek olan sensin. Ama bu yolda yalnız yürümek zorunda değilsin.
🕊️
Yorumlar
Yorum Gönder