O’nu bilene sor…
"O, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattı. Ardından Arş’a istivâ etti. O, Rahmân’dır. O’nu bilene sor…"
Ey hakikati arayan! Soruyorsun, “Bu düzen nasıl kuruldu? Bu sonsuz gök kubbesi kimindir? Yeryüzünü donatan, dağları sabitleyen, rüzgârı estiren, geceyle gündüzü ardı ardına getiren kimdir?”
Bil ki bu kâinat, başıboş değil. Gökleri ve yeri altı günde yaratan Zât, her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır. Ne bir eksik vardır ne bir fazla. Her şey yerli yerindedir; yıldızlar yörüngesinde, tohumlar toprakta, su bulutla, can ruhla buluşmuştur.
O, yaratmayı bir oyun için yapmadı. Her zerrede bir hikmet, her mahlûkta bir sır gizledi. Altı günde yaratması, O’nun acizliğinden değil, sana bir düzen öğretmek içindir. O dileseydi “Ol” derdi ve olurdu. Ama zamana yaydı yaratışı, ki sen de sabrı ve düzenli gayreti öğrenesin.
Sonra Arş’a istivâ etti; yani kudretiyle, ilmiyle, hikmetiyle her şeyi kuşattı. O’nun Arş’ta olması, bir yer kaplaması değil, mutlak hâkimiyetini ve tasarrufunu ifade eder. O’ndan gizli kalacak hiçbir şey yoktur. O’ndan bağımsız işleyen bir sistem yoktur. Her şey, O’nun ilminde yazılıdır. Her yaprak, O’nun izniyle düşer. Her nefes, O’nun bilgisi dahilinde alınır.
O Rahmân’dır. Yarattığı her varlığa, iman edip etmediğine bakmadan merhamet eder. Güneşi herkese doğdurur. Yağmuru kâfire de mümine de indirir. Anne rahmindeki çocuğu rahmetiyle korur. Dağ başındaki kuşa bile rızık ulaştırır. Merhametiyle kudretini dengelemiştir. Sertlik gösterdiği yerde bile rahmeti gizlidir.
Ama sen bu Rahmân’ı nasıl anlayacaksın? Onu tanımak için sadece gözle görmek yetmez. Kalple görmek, akılla düşünmek, ruhla yaklaşmak gerekir. İşte bu yüzden denildi: "O'nu bilene sor." Çünkü onu ancak bilen anlatabilir. Bilen, yani kendini bilen; bilen, yani Yaradan’la bağ kuran; bilen, yani nefsinin karanlığını aşmış olan…
O’nu bilene sor ki sana yaratılışın sırrını söylesin. Sana anlatsın ki her şeyde O’nu nasıl görebileceğini öğrenesin. Sana desin ki: “Bak şu göğe; orada ne bir çatlak, ne bir düzensizlik görürsün. Tekrar tekrar bak; gözün sana aczini söyleyecek.”
Bilen kişi sana der ki: “Yeryüzünde yürürken bastığın toprağı küçümseme. Onda nice ölüler dirilecek. Onda nice hikmet gizlidir. Gökyüzünde bir kuşun kanat çırpışında, çiçeklerin renklerinde, suyun akışında hep O’nun sanatı vardır.”
O’nu bilene sor. Çünkü o, seni Allah’a çağırırken ne bir ücret ister ne de kendine pay çıkarır. O, sadece O’nun razı olmasını ister. O’nun sözü Kur’an’dandır, ölçüsü peygamber yolundandır. O, gece kalkar O’na yalvarır, gündüz insanlara hakikati anlatır.
Ey arayan! Yaratılışın anlamını, düzenin sırrını, Rahmân oluşun hakikatini öğrenmek istiyorsan, sözün ehline kulak ver. Çünkü o, susacak yerde susar, konuşacak yerde konuşur. Onun her hali seni Allah’a yaklaştırır.
Ve unutma: O'nu bilenin kalbi Allah ile doludur. O kalpten dökülen her söz, Rahmân'ın ilminden bir damladır.
Yorumlar
Yorum Gönder