Toplumun Bozulduğu Zamanlar ve Manevi Uyanış İhtiyacı

 Tarih boyunca, toplumlar sadece dışarıdan gelen tehlikelerle değil, içten çürümeyle yıkılmıştır. Ne zaman ki adalet ikinci plana itilmiş, güçlü olanın haklı sayıldığı, zayıfın susturulduğu bir düzen kurulmuşsa, o toplumlar huzurunu ve direncini yitirmiştir.

Bir toplumun gerçek gücü, tankı, topu, parası değil; vicdanı, ahlakı ve adalete olan bağlılığıdır. Bu değerler zayıfladığında, çürüme kaçınılmaz olur.

Bozulma Nerede Başlar?

Bozulma, küçük ihmallerle başlar:

  • İnsanlar doğruluktan vazgeçer, yalanı sıradanlaştırır.

  • Kul hakkı umursanmaz hale gelir.

  • Hırsızlık sadece cebimizden değil, ahlaktan çalınır.

  • Rüşvet, torpil, adam kayırma “normal” görülmeye başlar.

  • Haram olan şeyler, geçim kaynağına dönüşür.

Sonra bu bozulma bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan devlete sirayet eder. Böyle bir ortamda, haksızlıkla yükselenler ödüllendirilirken, dürüst ve erdemli olanlar dışlanır.

Adaletin Kaybolduğu Bir Düzen

Adaletin olmadığı bir yerde huzur da olmaz. Çünkü:

  • Hak yerini bulmazsa, öfke birikir.

  • Yargı güven vermezse, insanlar kendi adaletini aramaya başlar.

  • Zengin daha zenginleşirken fakir eziliyorsa, sosyal barış çöker.

Adalet, sadece mahkemelerde değil, evde, iş yerinde, sokakta da yaşatılması gereken bir ilkedir. Bir toplumda adalet varsa, herkes kendini güvende hisseder. Aksi halde korku, şüphe ve öfke egemen olur.

Faiz ve Ekonomik Çürüme

Bugünün dünyasında birçok toplum, faize dayalı bir ekonomik sistemin içinde yaşıyor. Faiz, zengin ile fakir arasındaki uçurumu derinleştiren, alın teriyle çalışanı değil, para üzerinden para kazananı ödüllendiren bir düzendir.

Bu sistemde:

  • İnsanlar borçla yaşamaya zorlanır.

  • Gelecek ipotek altına alınır.

  • Üretim yerine tüketim teşvik edilir.

  • Emek değersizleşir.

Böyle bir ekonomik yapı, sadece bireyleri değil, toplumun ruhunu da yaralar. Çünkü adaletli bir paylaşım yoktur, kazanç helalliğe değil, sistemin kurallarına bağlıdır.

Gerçek Uyanış Nereden Başlar?

Bir toplumun kurtuluşu, dışarıdan gelen bir liderin ya da kurtarıcının değil, içeriden gelen bir vicdan hareketinin eseri olur. Bu uyanış, bazen bir sözle, bazen bir direnişle, bazen sadece "hayır" deme cesaretiyle başlar.

Gerçek değişim:

  • İnsanın önce kendi nefsini sorgulamasıyla,

  • Haramla helali yeniden ayırt etmeye başlamasıyla,

  • “Ben ne yapabilirim?” sorusunu içten sormasıyla mümkün olur.

Birileri elbette toplumun önünde gider. Bu insanlar halkın arasında, sade yaşar, gösterişten uzaktır. Onlar, adaleti sadece konuşmakla kalmaz, yaşarlar. İsraf etmezler, yalan söylemezler, güç karşısında eğilmezler. Hak bildikleri yolda yalnız kalmayı göze alırlar.

Böyle insanlar toplumda çoğaldıkça:

  • Rüşvet yerini liyakate bırakır.

  • Faizli kazançtan uzak durulur, helal üretim yaygınlaşır.

  • Mahkemelerde adalet, sokakta huzur sağlanır.

  • İman sadece sözde değil, davranışta da kendini gösterir.

Toplum Nasıl Kurtulur?

Toplumların yeniden ayağa kalkması için:

  • Adaletin egemen olduğu bir sistem kurulmalı,

  • Ekonomik sömürüye dayalı yapı terk edilmeli,

  • Dürüstlük, sadelik, paylaşım gibi erdemler teşvik edilmeli,

  • Ahlaklı insanlar cesaretlendirilmeli, makamlar onlara emanet edilmeli.

Ama her şeyden önce, toplumun bireyleri içsel bir hesaplaşmaya girmeli. Sadece yöneticileri değil, kendimizi de sorgulamalıyız:

  • “Ben doğru muyum?”

  • “Ben helal kazanıyor muyum?”

  • “Benim çocuklarım, dürüstlükle mi yoksa hileyle mi büyüyor?”

  • “Ben susarak zulme ortak oluyor muyum?”

Bu sorulara samimiyetle cevap verdiğimiz gün, gerçek değişim başlar.


Sonuç olarak, beklemek yetmez. Değişim, yukarıdan değil, içeriden başlar. İsimler, unvanlar, figürler geçici olabilir. Ama hakikat, adalet ve erdem kalıcıdır. Bu değerlere sarılan bir toplum, ne kadar karanlık olursa olsun, mutlaka aydınlığa çıkar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hakkın Yolunda Birlik

Müslüman Bilge Lider'in Sözleri..

Kişiliğim