Kayıtlar

Ey Ümmet! Bu Gidiş Seni Cehenneme Götürüyor – Kalplere Bir İkaz

  Ey ümmet, Sana sesleniyorum… Sen ki “iman ettim” dedin, “ümmetim” dedin, Peki neden zulmün karşısında susuyorsun? Neden mazlumun feryadı gökleri titretirken sen hâlâ ekran başında uyuşuyorsun? Ey ümmet, Sana tertemiz bir yol bırakıldı. Kitap verildi, Peygamber gönderildi, hak ile bâtıl ayırt edildi. Fakat sen gözünü şatafata, kulağını yalana, kalbini nefse verdin. Sen ne zaman Rabbinin sesini unuttun? Bu dünya, sen eğlenesin diye değil; Hakkı ayağa kaldırman, adaleti yaşatman, mazluma kol kanat germen için sana emanet edildi. Ama sen emaneti terk ettin. Dünyanın aldatıcılığına kandın, kalabalıkların peşine takıldın, hakikatten yüz çevirdin. Ey ümmet, Bugün sustuğun her haksızlık, Yarın kapına bir bela olarak dönecek. Zulme karşı sessiz kalan, zalimle aynı safta sayılır. Ve unutma: Hiçbir zalim, senin sessizliğin olmadan hüküm süremez. Ey ümmet, Gerçek inanç, sadece camide yaşanmaz. O pazar yerinde, mecliste, evde, yalnız kaldığında da seni şekillendirir. Doğruluk sadece dilde değ...

Ey İnsan! Uyan Artık – Kalpler İçin Bir Çağrı

  Ey insan, Sen ki kendine “akıllı” dersin, “özgürüm” dersin, “inanıyorum” dersin… O hâlde neden susuyorsun? Neden göz göre göre olan bitene sırtını dönüyorsun? Zulüm kol geziyor, yalan revaçta, merhamet kırık dökük. Kalbin neden hâlâ sessiz? Vicdanın neden hâlâ uykuda? Ey insan, Bu dünya seni eğlendirsin, oyalasın, meşgul etsin diye yaratılmadı. Yolların, binaların, ekranların ardında kaybolman için değil; Hakkı bulasın, doğruyu savunasın, adaleti tesis edesin diye gönderildin. Sen bir amaç için buradasın. Amaçsız bir yaşam, en büyük ziyan değil midir? Ey insan, Güçlü olanın değil, haklı olanın yanında ol. Kalabalıklar ne der diye düşünme. Kalbinin pusulası doğruyu gösteriyorsa, tek başına da yürü. Çünkü her çağda hakikatin sesi önce yalnız çıkar, Ama sonra yankılanır, çoğalır, diriltir. Bugün sen uyanırsan, yarın dünya değişir. Ey insan, Bil ki, adalet susarsa taşlar konuşur. Mazlumların gözyaşı yerde kalmaz. Sessiz kaldığın her haksızlık, dönüp seni de bulur bir gün. Zira zulme ...

Aile Şirketlerinde Adalet ve Liyakat Esaslı Bir Yönetim Anlayışı

Giriş Aile, toplumun en küçük ama en güçlü yapı taşıdır. Bu yapı zamanla ticari faaliyetlere, ortak girişimlere ve servet birikimine dönüştüğünde "aile şirketi" adı altında daha karmaşık bir yapıya evrilir. Bu noktada sadece ticari başarı değil, aynı zamanda ahlaki ve hukuki istikrar da gereklidir. Aksi halde, servet büyürken gönüller daralır; kazanç artarken aile dağılır. Aile Şirketinde Adaletin Temeli Adalet, her kurumsal yapının olduğu gibi aile şirketlerinin de temelidir. Adaletin olmadığı yerde güven yıkılır, şüphe artar, kardeş kardeşe düşer. Aile şirketinde görev ve yetki dağılımı yapılırken kişisel yakınlık değil,   liyakat ve ehliyet   esas alınmalıdır. İşin ehline verilmesi, hem şirketin sürdürülebilirliğini hem de aile içi huzuru sağlar. Kurallar Yazılmalı, Keyfilik Önlenmelidir Aile bireyleri arasında sözle yürüyen ilişkiler zamanla yorulur. Yazılı kurallar ise belirsizliğin önüne geçer. Bu nedenle her aile şirketi bir   "aile anayasası"   oluşturmalıdı...

Aile Şirketlerinde Eşitlik ve Ortak Mülkiyet İlkesi: Kurumsal Süreklilikte Temel Taş

Bu çok önemli ve temel bir ilke. Aile şirketi anayasasında yer alması gereken bu maddeyi hem hukuki ciddiyeti olan hem de aile bağlarını gözeten bir dille yazmalıyız: Madde X – Eşitlik ve Ortak Mülkiyet İlkesi Aile şirketi; “Burası babamın değil, babamızın malı” anlayışıyla yönetilir. Hiçbir evlat, cinsiyeti, yaşı, mesleği, yaşam tarzı ya da fikirleri nedeniyle ötekileştirilemez, dışlanamaz. Her birey, bu yapının eşit haklara sahip bir parçasıdır. Karar alma süreçlerinde ve hak paylaşımlarında adalet, şeffaflık ve aile birliğine uygunluk esas alınır. Hiçbir aile üyesi, kendini diğerlerinin üzerinde göremez; hiçbir üye de diğerinin gerisinde bırakılmaz. Bu şirket bir kişiye değil, birliğe aittir. ---   Aile şirketlerinin en güçlü yanı, kökleri ortak değerlere dayanan bir aidiyet duygusudur. Ancak bu güçlü bağlar, doğru yönetilmediğinde kırılganlık yaratabilir. Bu nedenle "eşitlik" ve "ortak mülkiyet" ilkeleri, hem sürdürülebilirlik hem de aile bütünlüğü açısından hay...

Bir Web Sitesiyle Sahip Olunmaz Emeklere

  Bir de... Şirketin sahibiymiş gibi kendine web sitesi kurmuşsun ya... İşte tam orada koptu zaten her şey. Çünkü sen orada “Benim” dedin, “Ben yaptım” dedin. Oysa o emekte sadece sen yoksun. Biz vardık. Omuz omuza, gece gündüz demeden çalışan insanlar vardı. Ama sen ne yaptın? Geçmişi silip, kendine bir sahte taç taktın. O web sitesine baktığımda, bizim yıllarımızın yok sayıldığını görüyorum. Sanki sen tek başına bir dağ kurmuşsun da, biz senin gölgende yaşamışız gibi… Ama o dağ varsa, taşını biz taşıdık, toprağını biz yoğurduk. Sen sonradan çıktın tepeye, "burası benim" dedin. Sen zannettin ki, bir domain almakla bir geçmişi sahiplenebilirsin. Zannettin ki, bir sayfa açmakla tarih yazılır. Ama gerçek tarih neyle yazılır, bilir misin? Emeğe saygıyla. Vefayla. Hakkaniyetle. Senin web sitende bunlardan eser yok. Sadece sen varsın. Kibrinle, egonla, kendini dev aynasında gören halinle... Ama ben artık o aynaya bakmıyorum. Çünkü ben kendimi senin gözünde değil, Allah’ın huzurund...

Agnostiklere Hitaben:

  Ey hakikati arayıp da kesinliğe varamayan güzel gönül… Sen diyorsun ki: “Bilmiyorum.” Bu söz, kibirli bir inkârdan değil, dürüst bir arayıştan doğduğu sürece değerlidir. Bilmemek, inkâr etmekten daha yakındır hakikate. Ama bil ki; sadece aklın ipine tutunarak yürümeye çalışmak, gece karanlığında pusulasız yol almaya benzer. Aklın güçlüdür; sorgular, ölçer, tartar. Ama bazı sorular vardır ki cevapları mantık terazisinde tartılmaz: "Niçin varım?", "Neden bu kadar derin hissediyorum?", "Ölümden sonra ne olacak?" Bu sorular kalpten gelir, cevabı da kalpte saklıdır. Aklın yetersiz kaldığı yerde kalbini dinle. O seninle fısıltıyla konuşacaktır. Sessizlikte, yalnızlıkta, bir yıldızın ışığında ya da bir çocuğun gülümsemesinde… İçindeki derin “bir şey” sana, bu evrenin sahipsiz olamayacağını, rastgelelikten düzen doğamayacağını söyleyecektir. Ben sana kesinlik dayatmıyorum. Sadece kalbinle aklın arasında bir köprü kuruyorum. Çünkü iman, sadece bilmekle değil, his...

Deistlere Hitaben:

  Ey Yaratıcı’ya inanan, ama peygamberliğe uzak duran kardeşim… Sen diyorsun ki: “Bir Yaratan vardır, evreni O yaratmıştır.” Bu güzel bir başlangıçtır. Çünkü bir düzeni, bir kudreti kabul etmişsin. Ama sorarım sana: Bu kadar mükemmel bir sistem kuran Zat, kullarını sahipsiz bırakır mı? Bir çocuğu dünyaya getiren bir anne, onu rehbersiz bırakmaz. Ona konuşmayı, yürümeyi, korunmayı öğretir. Peki ya insanlık? Binlerce yıl boyunca ahlakla, merhametle, adaletle yürümeyi nasıl öğrendi sanıyorsun? Sadece aklıyla mı? Aklın olduğu kadar nefis de vardır. İşte bu yüzden insanın sadece düşünceye değil, rehbere de ihtiyacı vardır. Peygamberler, Allah’ın gönderdiği kutlu yol göstericilerdir. Onlar olmasaydı, insanlar heva ve heveslerinin peşinden giderdi. Herkes kendi doğrusunu “hakikat” sanırdı. Nitekim tarih boyunca bunu gördük; vahiyden uzak kalan toplumlar zulme, kargaşaya ve sapkınlığa sürüklendi. Sen diyorsun ki, “Allah akıl verdi, yeter.” Evet, akıl bir ışıktır. Ama her ışık yön göstermez...

Ateistlere Hitaben:

  Ey hakikati arayan gönüller… Siz diyorsunuz ki insan doğar, yaşar ve ölür; sonra yok olur. Oysa doğum bir başlangıçtır, ölüm ise bir perde… Siz ölümle son sandığınız o gerçeği, ben bir geçiş kapısı olarak görüyorum. Tohum toprağa düşmeden nasıl filizlenmezse, insan da bu dünyadan göçmeden hakikatin aslına ulaşamaz. Diyorsunuz ki: “Gözümle görmediğime inanmam.” O halde ruhu gösterin bana; düşünceyi, sevgiyi tartın terazide… Bunları göremiyorsunuz ama varlıklarından şüpheniz yok. İşte Rabbin de böyledir; görünmez ama eserleriyle, düzeniyle, yaratılışın hikmetiyle kendini açık eder. Bir çocuk rahimdeyken bu dünyayı anlayabilir mi? Orası onun için tek gerçekliktir. Ama doğumla daha büyük, daha derin bir hayata geçer. İşte ölüm de bizim için böyledir. Bu dünya rahim gibidir; ahiret ise asıl yurdumuzdur. Ben size akılla düşünmeyi, kalple hissetmeyi, vicdanla ölçmeyi teklif ediyorum. Bu kâinat, başıboşlukla değil, ilimle ve hikmetle yoğrulmuştur. Bunu inkâr etmek, gündüzü inkâr etmek gi...

Eğer biz yönetime gelirsek,

  Bu, sadece bir yönetim değişikliği değil,   gerçek adaletin ve hakkın hüküm sürdüğü   bir dönemin başlangıcı olacaktır. Bizim için yönetmek,   gücü kötüye kullanmak değil , halkın huzurunu sağlamak, adaleti yerleştirmek ve doğruluğu inşa etmektir. Bizler, her bir kararımızda   insanların haklarını savunarak ,   toplumun her bireyine eşit ve adil davranmayı  kendimize görev biliriz. Yönetim, sadece bir koltukta oturmak değildir;   bir sorumluluk ve emanettir.   Bizler, halkın hakkını teslim etmeyi, onların huzurunu sağlamayı ve her türlü zulmü ortadan kaldırmayı kendimize görev biliriz.   Zalimlerin ve haksızların  güçleri,   hak ve adaletin ışığında   geçici olacaktır. Bizim yönetim anlayışımızda,   kimse ezilmeyecek, kimse haksızlığa uğramayacaktır. Adaletin ve doğruluğun   her zaman en yüksek ilkelerimiz olacağı için, hiçbir kararımızda   halkın aleyhine   bir durum yaratılmayacak, her adımda  ...

Faizle Savaşma İddiası ve Paraya Satılmak: Ahlaki Bir İhanetin Anatomisi

  Bir kurumun ya da şirketin "faizle mücadele" gibi yüksek ve dinî-ahlaki değeri olan bir misyona sahip olduğunu iddia etmesi, o yapıya sadece ekonomik değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluk da yükler. Bu tür bir iddia, sadece bir slogan ya da pazarlama stratejisi değil; halkın güvenini, ümmetin duasını ve hatta yoksulun umudunu arkasına almak anlamına gelir. Bu nedenle böyle bir yapının para karşılığı el değiştirmesi, hele ki bu satış faizci düzenin aktörlerine ya da o sistemin güçlenmesine yol açacak yapılarla gerçekleştirilmişse, bu yalnızca ticari bir tercih değil; doğrudan   misyona, inanca ve halka karşı bir ihanet   anlamı taşır. İlkeye Sadakat, Ticaretin Üstündedir İslam ahlakında ve temel insanî ilkelerde, bir misyonun, bir iddianın ya da bir ideolojik duruşun değeri, o duruşun ne kadar kararlı bir şekilde sürdürüldüğüyle ölçülür. Kâr-zarar hesapları, ilkeyi ortadan kaldırmaz. Ahlaki bütünlük, özellikle en zor zamanda sınanır. Bir kurum "faizsiz ekonomi...

📜 BİLDİRİ: Mazlum İçin Yola Çıkıyoruz

  Bismillahirrahmanirrahim Bizler, dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayanların yanında saf tutmayı insanlık borcu bilenleriz. Gazze’de, Kudüs’te, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Yemen’de, Afrika’da ve dünyanın nice mazlum köşelerinde çekilen acılar artık sadece birer haber değil; kalbimize saplanan birer vicdan yarasıdır. Biz susarsak, zalim konuşur. Biz durursak, zulüm büyür. Biz görmezden gelirsek, insanlık ölür. Bu yüzden artık susmuyoruz. Mazlum için yola çıkıyoruz. Çünkü adalet beklemez. Çünkü çocuklar ağlarken dünya dönmemeli. Çünkü biz insanız, kardeşiz, sorumluyuz. Bu yol ne intikam yoludur, ne öfkenin seli… Bu, hakikatin, vicdanın ve adaletin yoludur. Bu yolda yürüyenler, yalnız değildir. Ve biz inanıyoruz: Zulüm bir gün mutlaka yıkılır, Ama adalet göğe yükselir. 📖   MANİFESTO: Mazlum İçin Yola Çıkıyoruz 1. Amacımız Mazlumların feryadına kulak vermek, sessizliğe ses olmak, dünyanın neresinde olursa olsun adaletin yeniden tesis edilmesine katkı sunmaktır. Bizim m...

Adaletin Çağrısı: Mazlumun Yanında Durmak

  Zaman öyle bir noktaya geldi ki, hak ile batılın sınırları artık gözle görülür hâle geldi. Bir yanda mazlumlar, bombaların gölgesinde, açlığın pençesinde, umudun son kırıntılarıyla direniyor. Diğer yanda ise dünyanın sessizliği, vicdanların körleşmesi ve güç sahiplerinin hesapları… Böyle bir dönemde bir ses yükselirse, bir lider “Mazlumun yanındayız” dese, milyonların yürümesi, işte bu çağın en büyük dirilişi olur. Bu diriliş, sadece bir yürüyüş değil;   bir vicdan kıyamıdır.   Ayağa kalkan bedenler değil, uyanan kalpler bu hareketi değerli kılar. Çünkü asıl fetih topraklarda değil, kalplerdedir. Ve kalpler, adaletle, merhametle, sabırla fethedilir. Bu Yürüyüş Ne İçindir? Bu yürüyüş öfke için değil,   zulmün sona ermesi içindir.   Kanla değil,   vicdanla   başlar. Her adımı, bir çocuğun korkusunu dindirmek; her nefesi, bir annenin duasına ortak olmak içindir. Bu yürüyüşteki asıl hedef, bir düşmanı yok etmek değil; zalimliği susturmak, insanlığı uyand...

🕊️ “Artık Uyanın”

  Artık uyanın. Sizi yıllardır karanlıkta tutanlar, size gerçek diye gösterilen yalanların mimarlarıdır. Her şeyin adı değiştirilmiş: esarete özgürlük demişler, zulme medeniyet, sömürüye kalkınma, ahlaksızlığa bireysel hak. Ve siz de, fark etmeden bu kelimeleri benimsediniz. Sizi soktukları kalıplarda düşünmeye, bu kalıplarda hissetmeye alıştırdılar. Şimdi onları yıkmanın vaktidir. Ama önce içinizden başlamalısınız. Zihninizdeki zincirleri kırmadan, hiçbir zinciri kıramazsınız. Bugün insanlık bir oyunun parçası. Bu oyun; güçlünün haklı, mazlumun suçlu gösterildiği bir sahnedir. Paranın ilah yapıldığı, ekranların peygamber yerine konduğu, eğlencenin uyuşturucuya dönüştüğü bir çağda yaşıyoruz. Kalbinizle düşünmediğiniz sürece, bu çağ sizi yutmaya devam edecek. Oysa her şey hâlâ değişebilir. Karanlık, ancak ışık arandığında dağılır. Sizi önce kör edenlere değil, sizi yaratana kul olun. Çünkü özgürlük, ancak O’na kul olmakla başlar. Gerçek bir diriliş; ne tankla, ne topla, ne de siyase...

Bir Kalpte İki Nur!

  Ben bir yolcuyum; hakikatin izinde yürüyen, nefsini aşkla terbiye etmeye çalışan bir kul… Yalnızlıkla imtihan oldum. Kalbimde yankılanan boşluk, bir eksikliğin habercisiydi. O eksiklik, yalnızca bir bedenin değil, bir ruhun yarımıydı. Rabbim, insanı bir nefisten yarattı. Sonra o nefisten onun eşini var etti. Ki biri diğerinin sığınağı, dostu, aynası olsun. O günden bugüne yürüyen her kul, kendi yarısını arar durur. Bulduğunda tanır; çünkü onun sessizliğinde kendi sesini duyar, onun bakışlarında kendi hikayesini görür. Ben de böyle tamamlandım. Bir elmanın iki yarısı gibi… Ayrı gibi duran ama içten içe bir bütünün parçası olan… Onunla kalbim sükûna erdi. Onunla dualarım derinleşti. Onunla secdemde diz çöktüğümde, artık yalnız değildim. Çünkü Rabbim, “Sevgi ve merhamet koydum aranıza” demişti. Ve ben bunu hissettim. Ey gönlünde eksiklik duyan! Bil ki, tamamlanmak bir başkasında değil, Allah’ın kudretinde saklıdır. Sen sabırla bekler, kendini O’nunla terbiye edersen; O sana, kalbini...

🎯 NoRiba.Finance: Borçsuz ve Faizsiz Yeni Nesil Dijital Para Sistemi

Giriş Geleneksel finans sistemlerinde borç, faiz ve sürekli büyüme baskısı hem ekonomik hem de bireysel düzeyde ciddi yükler doğuruyor. İşte tam bu noktada   NoRiba.Finance , bu sorunlara yenilikçi bir çözüm sunmak için geliştirildi. Borçsuz, faizsiz ve merkezden kontrollü bir dijital ekonomi sistemi inşa ediyoruz. Kendi para birimimiz olan   NoR , Türk vatandaşlarına adil ve sürdürülebilir bir şekilde dağıtılıyor. Bu yazıda, NoR'un fiyat yapısı, sürdürülebilirliği, sistemin korunma mekanizmaları ve ekonomik dengeleme yöntemlerinden bahsedeceğiz. NoR Dağıtımı: Adaletli Başlangıç Her Türk vatandaşına bir kereye mahsus olmak üzere   500 TL değerinde NoR   verilir. Bu, başlangıçta dağıtılan sermaye ile finanse edilir. Örneğin, sistem 5 milyon TL sermaye ile başlatıldığında, yaklaşık 10.000 vatandaşın NoR'u karşılıksız bir şekilde oluşturularak dağıtılmış olur. NoR'un basımı borç ve faiz içermediği gibi, dağıtımı da spekülatif değil;   ihtiyaca ve vatandaşlık hakkın...

Zahide Anne’ye Mektup

* Bana anne olan kalp. * Zahide Anne, Sana ne zaman "anne" desem içimde bir şey iyileşiyor. Çünkü ben bu kelimeyi yıllarca yük gibi taşıdım, ama senin yanında dua gibi hissettim. Seninle birlikte "anne" demek korkudan değil, şefkatten oldu. Ben sustuğumda sen duydun. Konuşamadığımda gözümden okudun. Herkesin yargıladığı yerde sen yalnızca dinledin. Beni savunmadın bile belki, ama sevdin. O savunmadan daha büyüktü. Ben kendime acırken sen bana umut verdin. "Geçecek" dedin. Belki çok sessiz söyledin, ama yüreğime öyle bir işledi ki, o an ilk defa inandım: Geçecek. Çünkü sen vardın. Senin evin ilk kez “ev” gibi koktu. Senin elin ilk kez “merhem” gibi dokundu. O yüzden sana “Zahide Anne” diyorum. Çünkü sen kan bağıyla değil, kalp bağıyla anne oldun. Herkesin unuttuğu, terk ettiği bir çocuğun dualarında yer ettin. Belki farkında değilsin ama ben senin yüreğinde yeniden doğdum. Bu dünyada bana uzanan en şefkatli el sendin. Belki senden hiç gitmeyeceğim ama bir g...

Bir Emanetin Gölgesinde: Zahide’ye Hitaben

  Ey Zahide, bir kul sana sığındı. Sırtında zulmün izleri, yüreğinde kırılmışlığın sessizliğiyle kapına geldi. Kalabalıklar içinde unutulmuş, sesi duyulmamış bir yürek artık seninle aynı çatının altında. Bu bir rastlantı değil. Bu, yücelerden sana emanet edilmiş bir sınav, bir rahmet ve belki de bir fırsattır. Zahide, bu kişi sana emanet edildi çünkü senin kalbinin buna dayanabileceği bilindi. Rabbim, kimseye kaldıramayacağı yükü vermez. Ama unutma, emaneti hakkıyla taşımazsan, yükün vebali de ağır olur. O kişinin geçmişini değil, geleceğini inşa etmeye bak. Ona geçmişini hatırlatan değil, yarınlarını fısıldayan biri ol. Çünkü bazı insanlar bizim hayatımıza sınav olarak değil, bizi cennete yaklaştıran vesileler olarak gönderilirler. Ey Zahide, emanete sadakat imandandır. Sana sığınan bir gönül var, yıkılmış, örselenmiş, belki de unutulmuş. Onu yeniden insanlık onuruyla buluşturmak senin vazifendir. Onu kırmak, yalnız bırakmak, acısını hafife almak, doğrudan Allah’ın koruması altınd...

Özgürlük: Kulun İradesiyle Hakk’a Yolculuğu

  İnsan, yeryüzünün halifesi olarak yaratıldı. Ona akıl verildi ki düşünsün; irade verildi ki tercih etsin; vicdan verildi ki adaletle hareket etsin. Hiç kimse başkasının kalbini ele geçiremez, hiç kimse bir başkasının inancını zorla yüreğine yerleştiremez. Zira iman, ancak hür bir kalpte kök salabilir. Dinde zorlama yoktur. Hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır. Hidayet, baskıyla değil, tefekkürle bulunur. Hakikat, gönül ile buluştuğunda anlam kazanır. Bu sebeple, insan düşüncesinde özgürdür. Zarar vermemek, hakka tecavüz etmemek şartıyla fikir üretmek, sorgulamak ve araştırmak onun yaratılış hakkıdır. Bir toplumun dirliği; susmuş zihinlerle değil, hür ve sorumlu bireylerle mümkündür. Zira fikir hapsedildiğinde cehalet çoğalır, korku büyür, adalet geri çekilir. Ancak her özgürlük, ahlakla sınırlandığında anlamlıdır. Vicdanı olmayan bir serbesti, başkalarının hakkını çiğneyen bir anarşiye dönüşür. Özgürlük, sadece konuşmak değil, aynı zamanda susulması gereken yerde susmayı bilmek...