Son yıllarda yaşanan büyük depremler, sadece yer yüzeyini değil, aynı zamanda insanların kalplerini, zihinlerini ve inançlarını da derinden sarsmaktadır. Hatay Antakya’da meydana gelen yıkıcı deprem, pek çok kişide sadece fiziksel değil, manevi bir sarsıntıya da sebep oldu. Kimi insanlar bu felaketleri sadece doğa olayları olarak yorumlarken, kimileri bu tür büyük olayların ardında daha derin, ilahi bir anlam aramakta.
Bazı manevi önderler ve kalp ehli insanlar, bu tür olayların birer uyarı, birer işaret olduğuna inanmaktadır. Onlara göre, yaşadığımız felaketler birer tesadüf değil; toplumun ruhsal halini yansıtan, insana kendi öz benliğini sorgulatan olaylardır. Bu insanlar, yıkımın sadece maddi yapılarda değil, gaflet içinde olan kalplerde de gerçekleştiğini ve bu sayede bir “uyanış” imkânının doğduğunu savunurlar.
Geçmişte yaşanan büyük bir felaketin ardından söylenen şu sözler dikkat çekiciydi: “Bu sarsıntı, yıkım için değil; diriliş içindi. Küller içinden doğacak hakikatin habercisiydi.” Bu sözlerin işaret ettiği gibi, büyük acılar bazen toplumun derin uykusundan uyanmasına, gerçek değerleri yeniden hatırlamasına vesile olur.
Son dönemde aynı manevi bakışla İstanbul hakkında da bazı uyarılar dillendirilmeye başlandı. Bu uyarılar, fiziki bir yıkımı değil, kalbi bir silkinişi hedeflemektedir. Söylenmek istenen şudur: Eğer insanlık, özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, yalnızca maddi hayatın, tüketimin ve hırsın peşinden gitmeye devam ederse, kalplerin kararması kaçınılmaz olacaktır. Ve işte bu karanlık, bazen büyük olaylarla aydınlanmak zorunda kalabilir.
Ancak burada yanlış anlaşılmaması gereken çok önemli bir nokta var: Bu tür uyarılar, felaketi istemek anlamına gelmez. Bilakis, bir felaket yaşanmadan önce insanın kendini sorgulamasını, tövbe etmesini, kalben arınmasını ve hakikate yönelmesini dilemektedir. Fiziki yıkımlar gelmeden önce içsel bir uyanış yaşanırsa, belki de en büyük felaketler bile engellenebilir.
Bu yaklaşımı benimseyenler, şehirlerin değil kalplerin sarsılmasını ister. Çünkü asıl yıkım, insanın ruhunu unuttuğu anda başlar. Ve bazen bir taş yerinden oynar, ama binlerce kalp yerini bulur. Her sarsıntı, bir hatırlatmadır. Her yıkım, yeniden inşa için bir fırsattır.
Belki de şimdi, İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlerimiz için ihtiyaç duyduğumuz şey, bir iç hesaplaşma, bir manevi temizliktir. Çünkü gerçek uyanış, toprak altındaki fayların değil, insan içindeki hakikat arayışının harekete geçmesiyle başlar.
Dua odur ki; uyanış, acı gelmeden gelsin.