Zulmün Ekonomik Sureti: Enflasyonla Yürütülen Sessiz Soygun

Adaletin terazisi şaştığında, toplumun omurgası kırılır. Zira adalet sadece mahkeme salonlarında değil, sofralarda, pazarlarda, maaş zarflarında ve çocukların beslenme çantalarında da tecelli etmelidir. Ne zaman ki bir toplumda sabit gelirli insan sabah uyandığında elindeki paranın değersizleştiğini görürse, bilinmelidir ki o toplumun adaleti en derininden yara almıştır.

Enflasyon, sıradan bir ekonomik gösterge değil; sistematik, planlı ve kurumsallaştırılmış bir soygundur. Bu soygun, doğrudan insanların alın terini, emeğini ve geleceğini hedef alır. Birilerinin bastığı paranın bedelini, başkalarının yoksulluğu ile ödettiği bir düzende yaşıyoruz. Bu, faiz ve borç sarmalının, küresel para imparatorluğunun bize biçtiği zincirli kıyafettir.

Bu sistemde paranın değeri merkez bankalarının keyfine, hükümetlerin iradesizliğine ve küresel sermayenin çıkarlarına bağlıdır. Paranın karşılıksızca çoğaltıldığı, gerçek üretimden koparıldığı, sadece dijital ekranlarda büyüyen rakamlara dönüştüğü bir düzenin sonu felakettir. Bu, insanların bir ömür çalışıp bir ev alamadığı; ama sermaye sahiplerinin tek bir gecede servetlerine servet kattığı bir uçurumdur.

Burada zulüm sessizdir ama derindir. Çünkü halk, cebindeki paranın erimesine “alıştırılmıştır.” Her yıl artan etiket fiyatları, bir doğa olayıymış gibi sunulur. “Hayat pahalılaştı” denir, ama kimse “bu pahalılığı kim organize etti?” sorusunu sormaz. Soranlar da susturulur, marjinal ilan edilir ya da ekonomik cehaletle yaftalanır.

Oysa gerçek şudur: Enflasyon bir vergidir. Ama bu, halktan alınan ve meclisten geçmeyen gizli bir vergidir. Enflasyonla, zengin daha zengin, fakir daha fakir olur. Sabit gelirlinin maaşı yıl içinde defalarca çalınır; fark ettirilmeden, sessizce ve kurnazca.

Bir toplumda adalet, yalnızca mahkemelerde değil; ekmeğin fiyatında, kiraların seviyesinde ve çocukların okul kantinindeki harçlıklarında da aranmalıdır. Çünkü adaletsizliğin en tehlikelisi, görünmeyenidir. Görülmediği için kanıksanır; kanıksandığı için sorgulanmaz; sorgulanmadığı için sürdürülür.

Eğer bir toplumda hükümetler, merkez bankalarının çıkarlarını halkın ihtiyaçlarının önüne koyuyorsa; eğer ekonomi, yalnızca büyüme rakamlarıyla, borsa endeksleriyle ve yatırımcıların mutluluğuyla ölçülüyorsa, o toplumun vicdan terazisi bozulmuştur. Ve bu bozulma yalnızca bugünü değil, yarını da çürütür.

Çözüm; şeffaf, adil ve insana hizmet eden bir ekonomik düzende yatmaktadır. Para, yeniden emekle bağını kurmalı; üretim kutsanmalı; faiz ve spekülasyon yerine, alın teri ve paylaşım yüceltilmelidir. Çünkü asıl kalkınma, sadece rakamların değil, insanların da yüzünün güldüğü bir düzendir.

Güçlü olanın değil, haklı olanın kazandığı bir ekonomik düzen kurmak mümkündür. Ancak bu, ancak adaletle, hikmetle ve cesaretle mümkündür.

Sessizliğe alışmayın. Çünkü en büyük zulüm, alıştığımız yerde başlar.