Hayat, bazen en basit anlarda en derin mesajları sunar. İnsanoğlu çoğu zaman bu küçük anları sıradanlıkla geçiştirir, ama bazen bir kuşun gökyüzünden bıraktığı iz bile büyük bir anlam taşır.
Ahmet, kayınbiraderim, bir zamanlar içtenlikle şöyle demişti: “Senin alacağın o lüks, pahalı aracın camına, tepesine kuş pislerse, ben temizlerim.” Bu söz, hem şakayla karışık bir iyi dilek, hem de aramızdaki samimiyetin sıcak bir göstergesiydi. Ama olaylar öyle gelişti ki, bu cümle günün sonunda başka bir boyut kazandı.
Aracın ilk günüydü. Henüz kokusu taze, boyası ışıldayan bu yepyeni araçla yola çıktık. Her şey yerli yerindeydi; insan böylesi bir konforun içinde hayata daha sıkı tutunur sanıyor. Ancak yolun bir yerinde, gökyüzünden beklenmedik bir armağan geldi: Kuş pisliği. Tam da sağ cama, Ahmet’in bahsettiği noktaya…
Bu durum, ilk bakışta basit bir rastlantı gibi görünse de, düşünmeye değer bir olaydı. Neden tam da ilk gün? Neden tam da Ahmet’in söz ettiği şekilde?
Hayatta yaşanan her şeyin bir anlamı olduğu düşüncesi, sadece inançla değil, gözlemle de desteklenir. Bazı insanlar yaşanan olayları “tesadüf” olarak nitelerken, bazıları bu tür anları “işaret” olarak görür. Kuşun yaptığı şeyin doğası gereği olduğu açık, ama zamanlaması, yeri ve öncesindeki sözle olan bağlantısı, bu olayı farklı bir zemine taşıyor.
Bir bilge şöyle derdi: Konuşmalarımıza dikkat edelim; bazen dile gelen söz, yazgıya dokunur. Söylediğimiz her kelimenin, evrende bir yankısı olur. İyi niyetle edilen bir cümle bile, belki de farkında olmadan bir olayın kapısını aralayabilir. Bu yüzden söz, sadece dilin değil, kalbin de terazisinde tartılmalı.
Kimi zaman hayattaki olaylar küçük bir sembol, bir hatırlatma ya da bir sınav gibidir. Gururu törpülemek, şükretmeyi hatırlatmak ya da daha büyük şeyler için hazırlık yapmak üzere gelirler. Yeni bir aracın camına isabet eden kuş pisliği, belki de bize “Bu da geçer” demeyi öğretmek içindir. Belki de bize, en güzel şeylerin bile kusurlarla tamamlandığını göstermek içindir.
Bu olay vesilesiyle anladım ki: Lüks, konfor, prestij… bunlar insanın dışındaki kabuktur. Ama esas olan; yaşanan anın içindeki anlamı görebilmek, verilen her sözün değerini bilmek ve en sıradan görünen olaylardan bile bir ders çıkarabilmektir.
Belki de bu, sadece bir başlangıçtı. Yeni araçla gelen yeni bir yolculuk değil sadece, aynı zamanda düşünceyle, farkındalıkla, tevazuyla devam edecek bir iç yolculuğun ilk durağıydı.