O, sade bir adamdı. Gösterişten uzak, derinlerde saklı bir bilgelikle yürürdü hayatın yollarında. İsmini anmaktan çok, iz bırakmayı önemserdi. Hayatının erken dönemlerinde, maddi imkanların kısıtlı olduğu zamanlarda bile ailesine, özellikle çocuklarına sevgisini küçük ama anlamlı yollarla gösterirdi. Henüz bizler çocuktuk, o ise bir babanın taşıdığı tüm sorumluluğu omuzlarında gururla taşıyan bir adamdı.
Evin arka bahçesinde birkaç büyükbaş hayvanımız vardı. Bu hayvanlar sadece geçim kaynağımız değil, aynı zamanda onun tevazu dolu yaşamının birer yansımasıydı. Her sabah, gün ışığı henüz tam doğmadan, süt sağmak için kalkar; elleriyle, sabırla, şefkatle çalışırdı. O süt, onun emeğiydi. O süt, bizim için bir bayram havasıydı. Çünkü o sütü alır, semtin küçük pastanesine giderdi. Orada, başka çocukların belki de sıradan gördüğü ama bizim için bir masal gibi olan ekler pastalarla dönerdi.
Ekler pasta… O lezzetli tatlı, sadece çikolata dolu bir hamur işi değil bizim için. O pasta, babamızın sevgisini, emeğini, fedakârlığını ve hatta ileride kuracağı büyük bir yapının temelindeki ahlaki pusulayı temsil ediyordu. O tatlı, geçmişin sıcacık bir hatırasıydı. Hâlâ her ısırıkta o sabahları, o huzuru ve onun ellerinin izini hissederim.
Zaman geçti, biz büyüdük. O ise yalnızca bizim babamız olmaktan çıkıp, bir topluluğun öncüsü, bir sistemin mimarı oldu. İsmi, yalnızca bir şahsı değil; adaleti, güveni ve paylaşmayı simgeler hale geldi. Onun kurduğu yapı, bir ekonomik modelden öte, insanlara umut olan bir dava haline geldi. Malı mülkü öncelemeden, paylaşmanın bereketine inanan bir zihnin eseriydi bu.
Onun her adımı büyük işlerin önünü açtı. Çünkü o, hakikatin sesini yüksek perdeden bağırmadan da duyurabileceğini biliyordu.
İşte böyleydi bizim babamız. Bir ekler pastayla başlayan hatıralar zincirinde, aslında çok daha büyük bir hikâyenin sessiz anlatıcısıydı. Onu anlatmak, bazen bir tatlının tarifinden çok daha fazlasıdır.
Onun mirası sadece bıraktığı eserlerle değil, bizlere aşıladığı inançla, adaletle ve tevazu ile yaşıyor. Ve biz, o günlerin çocukları, hâlâ o ekler pastanın içindeki sevgiyi unutmuyoruz.