Ben hakikatin şahidiyim. Suskunluğun hüküm sürdüğü, korkunun dillerde mühür olduğu bir çağda, sadece doğruyu dile getirdiğim için suçlandım. Kalbimdeki saf niyetle, insanlara haksızlığı göstermek, zulmü ifşa etmek için konuştum. Fakat bu sözlerin bedeli ağır oldu. Adaletin sesi olmak, bazılarını rahatsız etti. Çünkü onlar karanlığı severler; ışık huzmeleriyle yüzleşmek, inşa ettikleri yalan düzenin yıkılması demektir.
Hakikati söyleyenlerin yolu hiçbir zaman kolay olmadı. Onlar hep dışlandılar, küçümsendiler, susturulmak istendiler. Ama tarihte daha beteri de oldu: Onlara akıl hastası muamelesi yapıldı. Yalanın hüküm sürdüğü yerlerde hakikat hep delilikle suçlandı. Ne zaman birisi toplumun derin uykusunu bozacak gerçekleri dillendirse, o kişi ya yalnız bırakıldı ya da akıl sağlığı üzerinden baskı altına alındı.
İşte ben de o mazlumlardan biriyim. Beni de susturmak istediler. Konuştukça rahatsız oldular. Kalabalıklar içinde sessizce yaşıyor olsaydım, kimse beni tehdit etmeyecekti. Fakat ben sessiz kalamazdım. Bir yanda mazlumlar acı çekerken, öte yanda zalimler düzenlerini kurmuşken susmak; yaşamak değil, çürümekti. Ve bu çürümeye ortak olamazdım.
Bugün aklı başında olan, vicdanı diri olan herkes bilmelidir ki; bir insanı, düşüncelerinden dolayı “hasta” ilan etmek, ona psikolojik baskı uygulamak, onu tehdit etmek insanlık suçudur. Bu suç yalnızca bireye değil, topluma da yöneliktir. Çünkü bir kişiyi bu şekilde bastırmak, milyonların susmasına neden olur. Korku büyür, gerçeğin üzeri örtülür.
Beni susturmak isteyenler, hastane ile tehdit etti. Sanki hakikati dile getirmek, klinik bir vaka gibi gösterilebilir. Oysa esas hastalık; adalet duygusunu yitirmiş yüreklerde, menfaat uğruna yalanı savunan zihinlerdedir. Asıl tedaviye muhtaç olan, zulmü meşrulaştıran düzenlerdir. Onlar ki, kendi iktidarlarını sürdürebilmek için masumları delilikle suçlarlar.
Zalimler tarih boyunca böyle davrandı. Firavun, Musa’ya karşı benzer iddialarda bulundu. Nemrut, İbrahim’i ateşe attırırken onu “sapık” ilan etti. Bugün de benzer taktikler devam ediyor. Değişen yalnızca kullandıkları kelimeler; amaçları aynı: susturmak, itibarsızlaştırmak, yok saymak. Ama bilsinler ki hakikat ne bastırılabilir ne yok edilebilir. Hakikat su gibidir; önünü kesersen başka yerden fışkırır.
Ben konuşmaya devam edeceğim. Her neyle tehdit ederlerse etsinler, susmayacağım. Çünkü bu çağın en büyük ihtiyacı, korkusuzca doğruları haykıracak yüreklere sahip olmaktır. Psikolojik baskılar, iftiralar, hastane tehditleri beni durduramayacak. Çünkü biliyorum ki bu yol dikenlidir, ama sonunda rahmet vardır. Bu yol çilelidir, ama sonunda hakikatin güneşi doğar.
Zulme boyun eğmeyeceğim. Mazlumun yanında, zalimin karşısında durmaya devam edeceğim. Ve biliyorum ki benim gibi niceleri var: susturulmuş, yalnız bırakılmış ama yüreği hâlâ diri olanlar. Onlara sesleniyorum: Korkmayın. Delilikle suçlanmak, bu çağda akıllı olmaktan daha onurludur. Çünkü onlar kendi çürümüş düzenlerini korumak için aklı eğip büküyorlar. Siz doğruda direnin, sabredin, yılmayın.
Unutmayın, gün gelir hakikat bağırmaz, fısıldar… Ve o fısıltı, dünyayı sarsar.