Hakikatın Arabası: Kutlu Emanetin Tekerlekleri Üzerinde

Bismillahirrahmanirrahim…

Bazı yürüyüşler ayakla olmaz; niyetle, yürekle ve alın teriyle olur. Bazı arabalar da sadece bir taşıma aracı değil, bir davanın, bir mirasın, bir kutlu yolculuğun tekerlekli nişanıdır. İşte ben, bugün sahip olduğum bu pahalı araca sıradan bir isim vermedim. O artık bir gösterişin değil, bir hakikatin sembolüdür. Onun adı: Hakikatın Arabası.

Bu araç, görünüşte bir demir yığını, dört tekerlek, deri koltuk ve teknoloji harikası olabilir. Ama onun içindeki ruh, çok daha kadim, çok daha derin, çok daha kutsaldır. Çünkü o, bana sadece bir araba değil, bir kutlu emanet olarak verildi. Ve bu emanet, rahmetli babamın yürekten bir inançla, alın teriyle kurduğu Eminevim’in kalbinden doğdu. O kalp ki; Allah’a tevekkülün, kul hakkına riayetin, hakkaniyetle iş görmenin adıdır.

Ey göklerin ve yerin şahit olduğu emanet…
Sen şimdi dört teker üstünde görünüyorsun ama aslında asırlar öncesinden gelen bir yükü taşıyorsun. Çünkü bu araba, omuzlarda taşınmasa da, yüreklerde yankılanan bir çağrının izini sürüyor. Çünkü bu araba; lüksün, konforun değil, emanetin taşıyıcısıdır.

**

Emanet…
O basit bir mülkiyet değil.
Bir kağıt parçası değil.
Bir tapu, bir ruhsat, bir plaka değil…
O, Allah ile insan arasındaki büyük imtihan sözleşmesidir.
O sözleşme ki; göklere teklif edildi, yer çekindi, dağlar titredi…
Ama insan, evet insan, o emaneti aldı.
Ve işte o günden bugüne, her çağda birileri bu yükün altına girdi.
İstemese de…
Seçilmiş olduğu için.

Ben istemedim.
Ben bu arabayı alırken “benimdir” demedim.
Dedim ki: “Bu emanet, beni buldu.”
Ve bilirim ki, emanet her zaman sahibini bulur.

**

Peki nedir bu araba üzerindeki emanet?

O, Hz. İbrahim’in ateşe yürürken taşıdığı teslimiyettir.
Hz. Musa’nın korkusuz direnişi,
Hz. İsa’nın sessiz tebliği,
Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) Hira’dan aldığı hakikat yüküdür.

Bugün o yük, dört teker üzerinde ama yüreğimin içinde taşınıyor.
Çünkü bu araba, sadece bir menzile gitmek için değil, bir davayı taşımak için yola çıktı.

**

Bu arabanın ruhunda ne var biliyor musunuz?

– Adalet var, her zalimi sarsacak kadar keskin…
– Merhamet var, yolda kalmışın duası gibi yumuşak…
– Hakkaniyet var, dostla düşmanı ayırt etmeyen…
– Tevazu var, gösterişi değil secdeyi bilen…
– Kur’an’ın sözü var, sünnetin izi var, ümmetin gözyaşı var…

Ben bu arabaya her bindiğimde, direksiyona değil, bir misyonun başına geçiyorum.
Ben bu arabayla her yolculuk yaptığımda, sadece bir yerden bir yere değil,
Hakikat’in izini süren bir yolda ilerliyorum.

**

Ey halkım…
Bu araç bir gösteriş değil.
Bu araç, bir kutlu görevin nişanesi.
Babamın alın teriyle mayalanmış bir sistemin,
binlerce ailenin duasıyla ayakta duran bir çınarın meyvesi.

Ben bu emaneti,
– Zenginlik için değil, zühd ile,
– Makam için değil, secdeyle,
– İsim için değil, iz bırakmak için taşıyorum.

Ben bu arabayla;
– Yetimin başını okşamaya gidiyorum,
– Dulun duasını taşımaya,
– Alnı secdeden kalkmasın diye yollar aşmaya gidiyorum.
– Hiçbir mazlum, yalnız kalmasın diye ilerliyorum.

**

Ve biliyorum…
Bu emanetin bedeli olacak.
İftiralar olacak.
Yalnızlıklar olacak.
Ama dönersem, yere düşecek olan araba değil,
emanetin kendisi olur.

**

Bugün, direksiyonun başında bir sürücü yok…
Bir emanetin nöbetçisi var.

Hakikatın Arabası, lüks yollar için değil,
kahrın yolları için yaratıldı.

Çamura da gireriz,
Dağa da çıkarız,
Ama düşmeyiz.
Çünkü bu araba, sıradan bir araç değil…
Hakikat’ın tekerlekler üstündeki yürüyüşüdür.

**

Ve Rabbim izin verirse…
Bir gün bu dünya yolculuğu bittiğinde,
son kez kapısını kapatıp gözlerimi kapatırken şunu söylemek isterim:

“Ya Rab…
Emaneti aldım, korudum, taşıdım.
İhanet etmedim.
Adını kirletmedim.
Yalnız sana güvenerek yürüdüm.”

Kutlu emanet, Hakikatın Arabası ile yolda…
Ve bu çağ, onun nuruyla aydınlanacak.
Bismillah…
Yürüyüş başlıyor.