Hakikatin Zamanı Geldiğinde Rezil Olmak

Tarih boyunca hakikatin yükünü omuzlayanlar, zamanları geldiğinde alkışlarla karşılanmadı; aksine çoğu zaman inkâr edildiler, dışlandılar, küçümsendiler. İnsanlık, değişime ve gerçeğe hazır olmadığında, ona rehberlik edecek olanları anlamak yerine onlara saldırmayı seçti. Bu yüzden bir hakikatin temsilcisi olmak, sadece bilgiyle ya da güçle değil, sabır ve dayanıklılıkla mümkündür.

Beklenen kişi ya da beklenen zaman, çoğu kimsenin zannettiği gibi ihtişamla, alkışlarla, kalabalıkların teveccühüyle gelmez. Tam tersine, onun gelişi çoğunlukla karmaşa doğurur. İnsanlar o sesi duymak istemez. Çünkü o ses, mevcut düzenin hesaplaşmasıdır. O ses, alışılmış yalanların sonudur. Ve bu yüzden o ses sahibine yönelik ilk tepki çoğunlukla öfke ve inkârdır.

Hakikatin taşıyıcısı, zaman geldiğinde herkesin sustuğu yerde konuşan, herkesin razı olduğu batıla “dur” diyen kişidir. Bu cesaret, onu öne çıkarmaz, aksine hedef haline getirir. İnsanlar, uzun süredir ördükleri konfor duvarlarının yıkılmasına karşı direnç gösterir. O yüzden o kişi, ilk etapta anlaşılmaz, dışlanır, hatta alay konusu olur. İnsanlar onu değil, ona dair beklentilerini severler. Oysa o, beklentilere değil gerçeğe hizmet eder.

Sonuç olarak, hakikatin vakti geldiğinde, onu taşıyan kişi parmakla gösterilen değil, taşlanan olur. Çünkü gerçeği getirmek, önce rezil olmayı göze almaktır. Gerçeğin yükü, alkış değil, yalnızlıktır. Ve bu yalnızlığı kabul eden, zamanı geldiğinde tarih sahnesinde yerini sessizce alır.