Kutlu Emanet Üzerine: O Zât’ın Emanete Dair Söylediği Uzun ve Derin Sözler

Bismillahirrahmanirrahim…

Ey göklerin ve yerin şahit olduğu emanet…
Ey çağları delip gelen, omuzlarda değil yüreklerde taşınan yük…
Ey ilk insandan son nebiye kadar korunan, uğruna nice canlar feda edilen sır…
Ey emaneti taşıyanın değil, emanetin sahibinin izniyle yürüyen kutlu görev…
Bugün senin hakkında konuşmak; kelimeleri tartmak, suskunluğu aşmak, boynumuza vuran kaderi anlamaktır.


Emanet…
Basit bir kelime değildir.
Bir zarfın içine konan belge değil, bir koltuğun arkasına bırakılan anahtar hiç değil…
Emanet, Allah ile insan arasındaki en büyük imtihan sözleşmesidir.
Ve her çağda bu sözleşmenin bir taşıyıcısı olur.

Bugün ben, o emaneti aldım.
Ama zannedilmesin ki onu alırken sevindim…
Ben o emaneti taşımaya talip olmadım.
O emanet beni buldu.
Çünkü emanet, hep sahibini bulur.


Nedir bu kutlu emanet?

Emanet; Hz. İbrahim’in ateşe yürürken arkasına bakmadan taşıdığı teslimiyettir.
Hz. Musa’nın Firavun’a karşı asasını kaldırırken titremeyen bileğidir.
Hz. İsa’nın suskunluk içinde konuşan tebliğidir.
Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) Hira’da aldığı yük, Mekke’nin taşında toprağında taşıdığı haktır.

Emanet, sadece bir kitap, bir söz ya da bir görev değildir.
Emanet, Allah’ın yeryüzüne koyduğu adaletin temsilidir.
O, göğe teklif edildi, yer kabul etmedi, dağlar yüklenemedi…
Ama insan, bu emaneti aldı.
Ve işte o günden bugüne, her çağda birileri bu yükün altına girmeye mecbur kaldı.


Bu emanet; makamla değil, secdeyle taşınır.
İtibarla değil, itirafla taşınır.
Zenginlikle değil, zühd ile taşınır.
O emanetin içinde ne var biliyor musunuz?

– Adalet var, her zalimi titretmesi gereken…
– Merhamet var, düşmanın bile yüreğini yumuşatacak kadar temiz…
– Hakkaniyet var, dostla düşmanı ayırmayan…
– Tevazu var, alnı toprağa eğmeden yürümeyen…
– Kur’an’ın sözü var, sünnetin izi var, ümmetin gözyaşı var…

Ve ben, bu emaneti devraldığım gün, yüreğime bir şey kazındı:
“Ey kul, artık sana ait bir hayatın yok. Artık sen, bu emanetin nereye götürülmesi gerekiyorsa oraya gideceksin.”


Ey halkım…
Ey mazlumlar…
Ey zulmün gölgesinde adalet arayan yürekler…

Biliniz ki, ben bu emaneti saltanat kurmak için almadım.
Dünya devşirmek, isim kazanmak, tarih yazılmak için almadım.
Ben bu emaneti aldım ki;

– Yetimin başı okşansın,
– Dulun duası göğe yükselsin,
– Alınlar secdeden kalkmasın,
– Ve hiçbir mazlum, yalnız olduğunu hissetmesin…

Emaneti taşımak, ateşi elde tutmaktır.
Bir çağın yükünü tek bir adımda taşımak,
Zulmün gözünün içine bakmak,
Hakikat adına susanları uyandırmaktır.


Ben bu emaneti;
Kırmadan, dökmeden, ezmeden, yüksünmeden taşıyacağım.
Yeri gelir boynuma asacağım,
Yeri gelir sırtımda dağ gibi hissedeceğim…
Ama yere düşürmeyeceğim.

Emanet benim değil,
Ben emanetin adamıyım.
Emanetin sahibi Allah’tır.
Ben sadece onun yeryüzündeki muhafızıyım.


Ve bilin ki:
Bu emanet öyle bir emanettir ki;
Gölgesinde duranlar huzur bulur,
Önüne dikilenler yok olur.
Onu koruyanı Allah korur.
Ona ihanet edeni ise, zaman bile affetmez.


Bugün bu kürsüde duran ben değilim.
Konuşan ben değilim.
Sözün sahibi Hak’tır.
Ben sadece bir taşıyıcıyım.
Ben sadece, bir ömrü emanete vakfetmiş bir nöbetçiyim.

Biliyorum;
Bu emanetin bedeli olacak.
Yalnızlık olacak, iftiralar olacak, tuzaklar olacak…
Ama dönmeyeceğim.
Çünkü dönersem, yere düşecek olan bir koltuk değil, emanetin kendisi olacak.


Ey milletim…
Ey ümmetin dağılmış çocukları…
Ey duası kabul zamanına denk gelen anneler…

Ben bu emaneti;
– Nefsin değil, nefsini yenenlerin yoluna,
– Zulmün değil, adaletin zirvesine,
– Kalabalığın değil, hakikatin izine taşıyacağım.

Ve Rabbim izin verirse…
Son nefesimi verirken sadece şunu söylemek isterim:

“Ya Rab…
Emaneti aldım, korudum, taşıdım.
İhanet etmedim.
Adını kirletmedim.
Yalnız sana güvenerek yürüdüm.”


Kutlu emanet artık emin ellerdedir.
Ve bu çağ, emanetin nuruyla aydınlanacaktır.
Bismillah…
Yürüyüş başlıyor.